Sevdaya ilk selam…
Çocuğum daha yaşım 9, 1997-1998 senesi eğitim yılında uzun
yıllar sürecek olan okul hayatımın ikinci senesini geçiriyorum. Henüz hayattan hiçbir beklentim olmayacak kadar küçüğüm. Tek
isteğim hafta sonunun hemen gelmesi, kendimi siyah-beyaz formamla akşamlara
kadar yorulmadan top oynadığım, mahalleden arkadaşlara saklambacından,
birdirbire, yakar topa, dokuz taşa ve aklıma daha gelmeyen nice oyunlar
oynadığımız sokaklara bahçelere atmak. Şuan ilk okul çağında olan çocuklar
maalesef pek bilmez bu duyguyu… Sabah çıkardık, bazen akşam ezanı geçerdi, yaz
ayları ise yatsıyı bile bulurdu babalarımızın, sokaktan gelip bizleri
topladığı. Hiçbir bilgisayar oyunu, veremez çocuklukta arkadaşlarımızla 1-2
liramızı denkleştirerek aldığımız toplarla yaptığımız maçların tadını. Keşke
geri getirebilsek yitip gidenleri.
Tam bu dönemlerde, Ankara’dan dayım geldi İstanbul’da
çalışmaya ve bizle beraber kalmaya başladı. Genelde Beşiktaş maçları için
geldiği İstanbul’a şimdi komple yerleşmişti. Tabi bu durumun benim üzerinde
büyük etkilere sebepti. Beyazıt’a gidip dayımın, ilk Siyah-Beyaz formamı, şortumu, kramponumu aldığı günü hayatta unutamam. Nasıl bir sevinç tarif edemem.
Bir gün erkenden yatmışım, yarın okul var tabi 'Adam olacak çocuklardık' ya, Barış abimizden
öyle öğrenmiştik, dayım gelmiş, bir güzel uyandırmış beni maça gidiyoruz diye, forma atkı bere
Beşiktaş ile ilgili ne varsa üzerimde anlayacağınız, ama maç yok tabi. Gece
uykularımdan uyanarak, televizyonda Beşiktaş'la ilgili bir şey gördüğümde, pür dikkat kesilerek, yolda gördüğüm her
Beşiktaşlıyı akrabam zannederek, maçların skorlarını, kazanıp kaybettiğimizi
bile bilmeden, sadece Beşiktaş var olduğu için Beşiktaşlı oldum. İyi ki
olmuşum.
Yine gelmesini büyük
bir heyecanla beklediğim o hafta sonlarından biri, bir cumartesi günü, baharın
ilk günleri pırıl pırıl bir hava, sabah kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra yine
arkadaşlarla kim bilir hangi mahallenin arka sokaklarında kayboluyorduk. Öğleden sonra eve geldim, annem, 'Neredesin sen geç dayın içeride.' dedi, 'Seni bekliyor.' dedi. İçeri girdim, dayım
forması atkısı üzerinde, 'Ooo hadi hadi geç kalacağız diyor.', bir yandan maça mı gideceğiz diye sormak istiyorum ama, ya
değilse diye hayal kırıklığına uğramak istemiyorum. Çok geçmeden dayım müthiş haberi verdi, maça gidiyoruz…
Kısa sürede hazırlandık ve yola koyulduk. İlk kez maça
gidiyorum ve gidene kadar sormadığım soru kalmamıştır. Kimle oynuyoruz? Şifo
Var mı? Ertuğrul var mı? Amokachi var mı? Nereden gideceğiz? Hangi tribünde
izleyeceğiz. 30 dakikalık otobüs yolculuğundan sonra Taksim’den indik.
Başladık yokuş aşağı inmeye, iniyoruz ama karşımıza ne çıkacak, İnönü'ye daha ne
kadar var bilmiyorum. Sadece yakın olduğumuzu, Beşiktaş formalı atkılı
insanlardan anlayabiliyorum. Derken, Gümüşsuyu yokuşundan inerken İnönü belirmeye
başladı. Uğultulu bir ses ne olduğu pek anlaşılmıyor ama zaten heyecandan idrak
edecek durumda da değilim. Yolda sorduğum sorular yavaş yavaş cevaplarını bulmaya
başlamıştı. Yokuştan aşağı inip arkaya doğru dolaştığımızda işte kapalı tribünün
önündeydik. Dayım bileti aldı, ayak üstü bir şeyler atıştırdıktan sonra içeri
girdik.
Stada girdiğimizde kapalı tribünün ilk katının koridorundaydık, yeni açığın arkasından batan güneş, İnönü'nün yemyeşil pırıl pırıl çimlerine vuruyordu. Üst katın eski açık tarafına doğru en arka sıralara oturduk. Niye ortaya gitmiyoruz dediğimde dayım, orası şimdilik değil demişti. Tabi niye böyle yaptığımızı 3-4 sene sonra anlayacaktım. Maçın başlamasına 1 saat kadar var, şaşkın şaşkın etrafa bakıyorum, tepemdeki Kent Şekerleme reklamı ise hala hafızamda. Stat hoparlörlerinden ateşini yolla bana çalıyor. Futbolcular sahaya çıktı Amokachi, Ertuğrul, Oktay, Şifo hepsi oynuyor. Rüyanın içinde gibiyim.
Stada girdiğimizde kapalı tribünün ilk katının koridorundaydık, yeni açığın arkasından batan güneş, İnönü'nün yemyeşil pırıl pırıl çimlerine vuruyordu. Üst katın eski açık tarafına doğru en arka sıralara oturduk. Niye ortaya gitmiyoruz dediğimde dayım, orası şimdilik değil demişti. Tabi niye böyle yaptığımızı 3-4 sene sonra anlayacaktım. Maçın başlamasına 1 saat kadar var, şaşkın şaşkın etrafa bakıyorum, tepemdeki Kent Şekerleme reklamı ise hala hafızamda. Stat hoparlörlerinden ateşini yolla bana çalıyor. Futbolcular sahaya çıktı Amokachi, Ertuğrul, Oktay, Şifo hepsi oynuyor. Rüyanın içinde gibiyim.
Gazete 'muhtemel' kadroda yer vermese de, Amokachi ilk 11'deydi!
Kötü bir sezon geçirdiğimiz için maçın skorunun pek bir önemi de yok aslında, ama orada olmak, Beşiktaş'ı canlı görebilmek harika bir duygu. Sonuç hiç de umurumda değil.
Daha maçın başlarında 1-0 geri düşmemize rağmen, 2 gol Şifo Mehmet, 1 Gol Ertuğrul ve 1 Gol Amokachi attı ve 4-1 yendik Kayserispor'u. İlk maç uğurlu geldim tabi Beşiktaş'ıma.
Bir kendi iyi kileri vardır insanın hayatta yapmışım dediği, bir de şükranla minnetle başkalarından gelen iyi kiler vardır. Bunlardan biri de, çok daha küçükken başlayan bu maçla içime işleyen Beşiktaş sevgisini bana aşılayan dayıma, iyi ki götürmüşsün bu maça beni, iyi ki öğretmişsin siyah-beyaz sevmeyi…
Daha maçın başlarında 1-0 geri düşmemize rağmen, 2 gol Şifo Mehmet, 1 Gol Ertuğrul ve 1 Gol Amokachi attı ve 4-1 yendik Kayserispor'u. İlk maç uğurlu geldim tabi Beşiktaş'ıma.
Bir kendi iyi kileri vardır insanın hayatta yapmışım dediği, bir de şükranla minnetle başkalarından gelen iyi kiler vardır. Bunlardan biri de, çok daha küçükken başlayan bu maçla içime işleyen Beşiktaş sevgisini bana aşılayan dayıma, iyi ki götürmüşsün bu maça beni, iyi ki öğretmişsin siyah-beyaz sevmeyi…
Tam 20 yıl geçmiş bitmeyecek olan sevdaya ilk selam deyişe,
Var ol Beşiktaş!
Maçın Özeti;
Maçın Özeti;